Ülkemiz ortaklık yapısı olarak nahoş olan durumların daha çok yaşandığı bir kitleye sahiptir. Ortaklık kültüründe işleyiş ve kâğıt üzerinde kurgulanan düzen birbirinden oldukça farklıdır. Ortaklık yabancı kişilerle yapıldığında sonuçları oldukça kötü olabiliyor. Durumun böyle olmasındaki asıl problemi ise güven duygusu oluşturuyor.
Ortaklar mal rejimi, borç, alacak, çalışma skalası, işleyiş ve her türlü konuda fikir uyuşmazlığı yaşayabiliyor. Ortaklardan birine göre doğru olan bir yapı diğerine göre doğru olmuyor ve sonuç faaliyetlerde mağduriyete sebep olabiliyor. Bu durum çoğu işletme ve hatta adi ortaklıklarda dahi yaşanabiliyor. Yetkilerin başkasında olduğu şirketlerde dahi ortaklık kültürü negatif olarak işliyor.
Ülkemizde ortaklık şirketlerinin en uzun ömürlü olanlarını aile şirketleri oluşturuyor. Aile şirketlerindeki ortaklık sisteminin uzun sürmesindeki asıl sebep ise saygı. Aile büyüğü tarafından kurulan bir şirket, çocukların şirket bünyesine katılmasıyla daha kapsamlı ve geniş bir hale geliyor. Bu dönemi baba ve çocukları olarak düşündüğümüzde şirkette babanın sözü son söz oluyor ancak yenilikçi hedefe yönelik olarak çocukların fikirlerine saygı duyuluyor.
Bu durum üçüncü kuşağa kadar gayet makul ve mantıklı bir şekilde işliyor. Şirketteki üyeler kardeşlerini ya da babalarını ezmemek için ortak bir paydada birleşebiliyor. Ancak üçüncü kuşak bu yaptırım ve saygın ortama tam anlamıyla ayak uyduramıyor. Bu nedenle şirketin asıl kurucusunun ölümü halinde farklı durumlar ve güvensizlik olgusu hâkim olabiliyor.
Aile şirketlerine üçüncü kuşağın girişi işleyişte gerilemeye sebep olabiliyor. Aile bireyleri yalnızca kardeşlerden oluşurken saygı icabıyla çoğu konuda ortak noktada buluşulurken, üçüncü kuşak bu paylaşımda saygı veya aile dayanışması konusunu hiçe sayabiliyor. Burada üçüncü kuşak olarak adlandırılan kişilerin haksızlık olarak algıladığı durumlar ortaya çıkabiliyor.
Örneğin bir aile şirketinde ailenin en büyük çocuğuna daha büyük bir hisse verilirken, küçük kardeş olan çocuğa daha küçük bir hisse veriliyor. Hatta bazı toplumlarda durum daha farklı bir boyut kazanıyor ve kız çocuklara pay verilmiyor. Bu nedenle aile şirketlerinde bölünmelerin temelini üçüncü kuşaktan ortaklar ortaya çıkarıyor.
Aile ortaklığını devam ettirmenin en doğru şekli kâğıt üzerinde yazılı olan kurallara uyulmasıdır. Bu durum belki çok etik görünmeyebilir ancak faaliyetin devam edilmesi için buna uymak şarttır. Aile şirketlerinde devletin koymuş olduğu kurallar sebebiyle şirket müdürleri ve yönetim kadrosu belirli süre aralıklarında değişme gösteriyor.
Bu durum zaman içinde ailenin en küçük üyesinin bile genel müdür olarak görev yapmasına sebep olabiliyor. Aile şirketinde ve ortaklar arasında bulunan diğer aile üyeleri ise bu işleyişe ters olarak hareket edebiliyor. Bu durum yalnızca kâğıt üzerinde kalırken aynı zamanda da aile içinde sorun oluşturmaya başlıyor.
Yönetici olan aile bireyinin sözleri askıda yani yalnızca kâğıt üzerinde kalıyor. Yönetici olan küçük kardeşin aldığı kararların kâğıt üzerinde kalması kişiye göre değişim gösterse de bir süre sonra problemler yaşanmasına sebep olabiliyor. Aile ortaklıklarında bir diğer sıkıntıyı da çalışmayan eşleri şirkette çalışıyor göstermek oluyor. Bu durum bir süre sonra ortaklar arasında sorun çıkarabiliyor.