
Aile şirketi aile bireylerinin başta olduğu ve kararlarda baskın yapıda olduğu bir şirkettir. Bu tarz şirketler aile işletmesi diye bilinirler ve kurucu çocuklar, damatlar, kuzenler gibi yakın çevreden meydana gelirler.
Kimi zaman şirkete yeni bireyler katılsa da temelde aile işletmesi olgusu sabittir. Aile şirketlerinde ele alınması gereken en temel durum kuşaklar arasındaki farklılaşmalardır. Özelikle aile şirketlerinde yönetim anlayışı önemlidir.
Ve akıllara gelmesi gereken en önemli soru ise birinci kuşakla ikinci kuşak arasında yönetimsel farklılıkların var olup olmadığıdır. Daha doğrusu farklılıklar elbette olacaktır ama belirgin olarak farklı bakış açıları mevcut mudur? Belirgin farklılıklar olması mutlaka ele alınması gereken bir konudur.
Aile işletmeleri aile sayılan üyelerden ve işin meydana getirdiği sistemlerden oluşurlar. İşle ilgili sistemler zaman içerisinde değişirler. Çağla beraber farklılaşma yaşamak neredeyse kaçınılmazıdır. Peki bu değişimler aile üyelerini ve temelde sistemlerin kendisini nasıl etkileyecektir?
Aile şirketlerinde kuşak değişimi gerçekleşirken oluşabilecek her senaryo göz önünde bulundurulmadır. Dikkat edilmesi gereken bir başka konu da kuşak olarak aile şirketlerinin analiz edilmesidir. Genelde üçüncü kuşağa ulaşabilen aile şirketi oranı oldukça düşüktür. Bu nedenle birinci ve ikinci kuşak aile şirketleri ele alınır. Birinci kuşak aile şirketlerinde şirket sahibi ailedir ve yönetimde de aile üyeleri vardır.
Fakat buradaki ayırıcı kıstas birden fazla aile üyesi mevcut olsa da şirket başında ilk yani kurucu olan başkan yer almaktadır. İkinci ve nadir olsa da üçüncü kuşak aile şirketlerindeyse sonraki kuşaklar yani ikinci ya da üçüncü kuşaklar da sahipliğe ve yönetime katılmaktadırlar. Birinci kuşak aile şirketlerinde çoğu şey daha belirgin ve açıktır. Ancak ikinci ya da üçüncü kuşak aile şirketlerinde sorulması gereken pek çok soru ortaya çıkar.
İkinci ya da üçüncü kuşak aile şirketlerinde sahiplik ve yönetime bu kuşaklar da dahildir. Birinci kuşakta olduğu gibi kapalı bir yapı yoktur. Yani işletme yönetimi genel olarak ele alınacak olursa kardeşler söz sahibidir. Kardeşlerin çocukları olursa onlar da söz sahibidir. Katılan üyelere göre mesela kuzenler söz sahibidir. Böyle bir ortamda sorulacak çok fazla soru olduğu gözlerden kaçmamaktadır.
En genel haliyle yönetimde hak sahibi olanların kimler olacağı merak konusudur. Daha doğrusu üyelerden hangilerinin daha fazla sözü geçer? Hangi kuşak yönetimde kurumsallaşma ister? Hangi kuşak kurumsallaşmaya karşı çıkar ya da tam tersini savunur?
Bu soruları çoğaltmak mümkündür. Elbette her aile şirketinin kendine özgü bir dinamiği vardır. Bu soruların cevapları şirketten şirkte değişebilir. Ancak aile şirketlerinde ortak sayılabilen kıstaslar vardır. Genelde kuşakların kendi içlerinde benzer özelikleri mevcuttur. Kuşaklar arası çatışma, kuşakların birbirleri arasında sahip oldukları farklılıklardan kaynaklanır.
Mesela aile şirketinde kurucu yani birinci kuşak yaklaşımıyla ikinci kuşak yaklaşımının çok farklı olduğu durumlar söz konudur. Mesela kurucu yani birinci kuşak üyeler şirketteki işleri birbirlerinden net çizgilerle ayırmazlar. Buna ihtiyaç duymazlar.
Aynı zamanda gerekli de görmezler. Net bir ayrım olmadığı için de her şeye karışmaktadırlar. Hâlbuki kinci kuşak üyeler daha iyi bir eğitime sahip olduklarını iddia ederler. Bu nedenle yüksek eğitim mantığıyla hareket sağlarlar. Uzmanlaşma taraftarı olurlar.
Birinci kuşakla ikinci kuşak arasında var olan daha pek çok ayrım mevcuttur. Mesela kurucular kendine özgü roller belirlerler. Bu roller arasında en belirgin olanlardan birisi çalışanlara müdahalede bulanmaktır. Müdahale aynı zamanda yardım olarak da biçimlenir. Ana rolleri bu eksen etrafındadır. Hâlbuki ikinci kuşak üyelerde durum başkadır.
Onlar da rollere sahiptirler. Ama ana amaçları başarılı, yetenekli yeterli çalışanları işe almaktır. Bunun yanı sıra işe aldıkları kişilerden iyi bir performans beklerler. Müdahaleci ve yardımcı rolden çok daha başka bir boyuttadırlar.
Kuşaklar arası çatışma hayatın her alanında karşılaşılabilecek bir olgudur. Aile şirketlerinde de bu durumla oldukça sık karşılaşılır. Dünyada ve ülkemizde yer alan pek çok aile şirketinde aslında sorunlar da kuşak çatışmaları da benzer şekildedir. Genel olarak ortak sorunlar kategorisi ele alınabilir. Kurucu kuşakla sonradan gelen kuşaklar bakış açısı yetenek, eğitim, kültür ve daha pek çok alanda farklı düşüncelere sahiptirler.
Aile üyelerinin yoğunluklu olduğu aile şirketlerinde özelikle yönetim aşamasında bu farklıklar daha belirgin hale gelirler. Çalışanlara bakış açısı, yönetimde karar alma, süreci yönetme gibi oldukça önemli konularda kuşaklar arası farklılaşma artabilir. Bu durum iletişimde kopukluk ya da hata oluşmasına neden olabilir. Bu nedene aile şirketlerinde gerekli önlemlerin alınması ve daha formel yapılarda ilerlemek büyük önem taşır.
Kuşaklar arası iletişimde her zaman sorunlar oluşabilir. Kurucu kuşak daha korumacı ve müdahaleci davranabilir. Çocukları söz hakkına dahil etmeyebilir. Ya da önemli görev dağılımlarını yaşlara göre yapabilir. Burada ele alınması gereken çok fazla değişken vardır.
Benzer şekilde ikinci ya da üçüncü kuşak işlerden daha iyi anladığını iddia edebilir. Ya da gerçekten önemli bir fikri olsa da birinci kuşağa bunu iletmede zorluklar yaşayabilir. Taleplerini dile getiremeyebilir ya da karşılık alamayacağı düşüncesine girebilir. Buna benzer bir sürü detay aile şirketlerinin sürdürülebilirliklerine zarar verebilen detaylardır.
Kuşaklar arası çatışma elbette sadece aile şirketlerine özgü bir durum değildir. Ancak aile şirketlerinin sonraki kuşaklara aktarılmasının önünde çok büyük bir engeldir. Çoğu aile şirketi bu çatışmadan dolayı dağılmak zorunda kalmıştır.
Toplumda da sanki her aile şirketi en sonunda dağılacakmış gibi bir algı hâkimdir. Bu gidişi değiştirmek aslında sanıldığı kadar zor değildir. Daha formel önlemler, aile anayasası gibi belgeler ve uzman desteklerle aile şirketine zarar verme potansiyeli olan durumlar ortadan kaldırılabilirler.